14 Haziran 2012 Perşembe

Korkunun Krallığı

Kendi deyişiyle çağını anlamaya ve anlatmaya çalışan çağdaş bir sanatçı. Benim deyişimle kelimenin tam anlamıyla bir aydın. Attila İlhan. 2005 yılında kaybettiğimiz bu önemli sanatçımızın doğum gününü kutlamak için bu yazı. 15 Haziran 1925 doğumlu
Attila İlhan için bir kutlama yapacaksam bu ancak onun sır dolu dizelerini kullanarak olur. O güzel aşk şiirleri bir yana, en güzelinden bir "korkunun krallığı" ile. Korku ancak bu kadar kanıyla canıyla anlatılabilir.


KORKUNUN KRALLIĞI

geceleri bir ıslık
penceremin altında birileri
beni çağırıyorlar
(yoksa yanılıyor muyum)
koşup bakıyorum kimseler yok
sarayburnu'nda sis düdükleri
mektuplarım kayboluyor posta kutusundan
birileri çalıyor ama kim
geçen akşam yağmuru değiştirdiler
yumuşak başlamıştı tatlı ve ılık
nasıl olduysa kestiremedim
az sonra sülfirik asitti gökten yağan
(cam iplikleri halinde yağıyor
değdiği yeri eriterek
duman duman)

bir yerlere gidecek oluyorum
ardımda birileri
hayal meyal varla yok arası
cigaralarını avuçlarında saklamış
gözlerinde aynalı güneş gözlükleri
(bilmem yanılıyor muyum)
daha dün geceyarısı
telefonda birileri
fakat konuşmuyorlar
bir bubi tuzağı sessizliği hüküm sürüyor
türlü olasılıklarla yüklü
olağanüstü iri
bir o kadar da tehditkar
(bilmem yanılıyor muyum)
beni dehşete düşürmek istiyorlar

nasıl oluyor anlamıyorum
gece yayın bitmiş televizyonu kapamışım
ekranda ansızın birileri
kapalı demir bir kapı gibi suratları
gözleri ateş saçıyorlar
gözlerinde tarifsiz bir hışım
bıyıkları zifiri karanlık
ele geçirebilirlerse beni öldürmek
besbelli maksatları
(yanılıyor muyum neyim)
yanlış bir mıknatıs fırtınası içindeyim
şişe yeşili şerare atlamaları
şurup kırmızısı çakıntılar
sağım solum her tarafım elektrik
korkuyorum
korktuğumun bilincindeyim
birileri
şalteri indirdi indirecek
işim bitik.

Attila İlhan

12 Haziran 2012 Salı

Arkeoloji'de İki "Vandal"

"Sanat eserlerine, eski yapıtlara, başkalarının değer verdiği eşyalara bilerek ve isteyerek zarar verenlere "vandal" denir. Ve hatta bu kavram öylesine gelişmiştir ki bir akım ortaya çıkartmıştır: "vandalizm"'. Tabi bunun kökenine inmek için miladın ilk yıllarına kadar gitmek gerekir.
Şimdi biz bırakalım o vandalları, gelelim bu vandallara.
Hava güzelse şöyle deniz havası alınacak bir yerlere gitmek, sokaklarda dolaşmak, açık havada bir çay içmek de güzeldir, evet. Bunları zaten biliyorsunuz değil mi? Şimdi benim size güzel bir İstanbul gününde yapmanızı tavsiye edeceğim başka bir şey var : İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni gezmek. Bunu yaparsanız hem bir yerlerden deniz havasını solur, hem geçmişin izlerinin silinmediği sokakları turlar, hem de tarih kokan bir avluda çayınızı yudumlarsınız.


"Ben müze gezmeyi sevmem ki" diyenlerdenseniz, yanınıza bu tarih işlerinden anlayan birini, bir de eğlenceli tarafınızı alın. Bence o zaman fikriniz değişecektir.
Eğer gerçekten şu "eğlenceli tarafınızı" yanınıza aldıysanız bu müze işi hoşunuza gidecektir. O nedenle ilk önce bir "müze kart" edinebilirsiniz. Sonrasında onu kullanabileceğiniz çok yer bulacaksınız zaten.
Gelelim bu yazıya neden "vandal" diyerek başladım. Aman dikkat! Onlar bu işi isteyerek yaparlar ama siz istemeden "vandal" oluvermeyin diye. Bir an için kendinizi tutamayıp o açıkta duran heykellere dokunmayın diye. Evet, eğlenceli tarafınız yanınızda olsun dedim ama sizin eğlenceniz başkalarının canını sıkmasın. Tamam tamam, biliyorum, siz asla öyle bir şey yapmazsınız Yani "vandal" işin esprisi. İşin gerçeği "sanat sevicileri"


Arkeoloji Müzeleri'ni gezerken tarihin değişik çağlarına tanıklık edeceksiniz. "Pekiiiii, başka ne yapacağım?" derseniz...

İlk aşk şiirini, ilk çarpım tablosunu ve bunlar gibi pek çok ilki görebilirsiniz.


Tarihten bir aslana meydan okuyabilirsiniz.


Kafasını kaybetmiş bir heykeli tamamlayabilirsiniz.


Zeus'la kafa kafaya verip, Sappho'yu (ilk kadın şair) tebrik edebilirsiniz.


Farklı coğrafyalardaki medeniyetlerin kalıntılarını bir arada bulabilirsiniz.


Poseidon'u nasıl hayal etmişler görebilirsiniz.


Çok da şımarmayın. Bir büyüğün gazabına uğrayabilirsiniz.


bir tragedya maskesinde trajik bir olayın izlerini arayabilirsiniz.


Ve eğer giderseniz göreceksiniz ki benim anlatmaya kabiliyetimin yetmediği tarih kokan daha çok şey var.

Yine gelelim kıssadan hisseye... Mutlu olmak, eğlenmek için mekan fark etmez. Hele ki eğlenirken öğrenmek...Hmm, tadından yenmez:)