8 Haziran 2012 Cuma

hanginiz ittiniz beni?

Nasıl olsa bir gün bulmayacak mı beni? O beni bulmadan ben ona gideyim de sizlere "cesaretimi" göstereyim. Bu güne kadar onunla oynadığım oyun saklambaç değil, belki biraz körebe. Biliyorum defalarca yanımdan geçti ama beni fark etmedi. Otobüste iki sıra arkamdaki teyzeyi, apartmanın 3. katındaki Necmi Dedeyi, Hindistan'daki o kutsal ineği, Almanya'daki Hitler'i buldu; ama beni fark etmedi. Eminim onların hiçbiri beklemiyordu benim beklediğim gibi kendisini. Bendeki bu isteği sorarsanız da "ne oluyor diğer tarafta?" nın merağı. Aman, içinizden "bunlar ne karmaşık düşünceler" diye geçirmeyin. Gelin de bundan sonra olacakları seyredin.

Şimdi beşinci kattan aşağıya iki ayağımın arasından bakıyorum. Yanlış anlamayın sakın; seyr-ü sefa olsun diye balkonun kenarında oturmuyorum. Burdan aşağısı kaç saniye sürer diye hesaplıyorum. "Ne o, atlayacak mısın?" diye sordu galiba içinizden birisi. Beğenmediyseniz buyurun siz yazın hikayenin gerisini.

Söyleyin bakalım merak etmiyor musunuz az sonra olacakları? Korkmayın ya düşünce koparsa diye aramızdaki bağlantı, yanımda götürüyorum kalemi ve kağıdı.

Tam "işte düşmeye başladım" diyecektim ki yere çakıldım. Kusura bakmayın, öyle çabuk geçti ki aradaki olayları size anlatamadım. Hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçecek sanıyordum. Yoo! Film falan görmedim, sadece yolun yarısındayken "acaba geri dönebilir miyim?" diye şöyle bir geçirdim içimden. Sonra baktım ki Azrail bana aşağıdan el sallıyor, ister istemez sildim bu düşünceyi zihnimden.

Azrail neye mi benziyordu? Bunu söylemesi biraz zor ama galiba bana benziyordu! Ben yere çakılınca sanki hiçbir şey olmamış gibi döndü arkasını gitti. Ne yani, şimdi oldu mu -bitti mi? Siz var ya siz, bir merak uğruna harcadınız beni. İçinizden biri de "Dur! Atlama!" demedi. Neyse, madem başladık bir işe sonunu getirelim. Başlıyorum olanları anlatmaya. İsterseniz siz de belki lazım olur diye başlayın not tutmaya!

Bir otomobil tekerleği görüyorum, biraz çamurlu. İstemezdim Elbette ilk gördüğüm şey bu olsun. Şimdi çığlıklar geliyor, çığlıklar yükseliyor, çığlıklar yaklaşıyor, çığlıklar yanı başımda. Gördünüz mü mahallede ne çok sevenim varmış, hemen toplanıverdiler başıma.

Durun şöyle bir doğrulayım yerimden. Sıyrılayım şu kalabalığın içinden. İşte görüyorum, tam düştüğüm yerdeyim. Peki ben o yerdeysem "ben" neredeyim? Birazdan anlarız burada neler olup bittiğini, anlarız ruhun bedenden nasıl sıyrılıp gittiğini.

yok, sanırım anlayamayacağız; çünkü birileri beni omzumdan çekiştiriyor. Peki ben bir ruhsam bu çekiştirenler beni nasıl görüyor? Şimdi dönüp bakacağım arkama. Bakalım kimmiş çekiştirenler beni sağa sola. Eyvahlar olsun! Keşke dönmez olaydım, bu çirkin suratları görmez olaydım.
****

-Sayın Zebaniler! Yapmayın, etmeyin. Bırakın da geri döneyim.
-Ne oldu? Az önce anlatıyordun olup bitenleri. Görüyorum ki şimdi bir korku aldı seni.
-Yoooo...Korkudan değil, saygıdan o. Hani insan yaşadıklarından ders alırmış ya. İşte ben aldım dersimi, bırakın da gideyim hadi.
-Sen artık yaşamıyorsun ki. Nasıl ders alacaksın yaşadıklarından. Hem boşver artık, burada alacağın çoook ders var. Anlatırsın artık arkadaşlarına uzun uzun.
-Aaaa! Hiç anlatır mıyım sayın zebani? Vakti gelince herkes kendi öğrensin merak ettiklerini. Hadi, bırakın da ben döneyim balkonuma geri.
-Öyleyse sen neden beklemedin vaktini? Ne diye attın kendini?
-Olur mu hiç öyle şey? Ben balkondan bakıyordum öylece. Size bir sır vereyim mi? Kesin bu her şeyi anlattığım arkadaşlardan biri arkadan itti beni.
-Suss! Yalan söyleme. Senin gibi bizi görenlerin hepsi geri dönmek istiyor. Anlamıyorum ki bu insanoğlu bizden neden korkuyor.
-Yoksa siz göründüğünüz gibi acımasız değil misiniz? Beni kollarımdan tutup cennete mi götüreceksiniz?
-Tabi, yanına da huriler vereceğiz. Sen hükümleri yıktın diye seni ödüllendireceğiz.
-Sağ olun sayın Zebaniler. Zaten ilk görüşte kanım kaynamıştı size. Ama... ama durun. Bu ne hal? Kafanızdan dumanlar çıkıyor, gözlerinizden alevler fışkırıyor. Söyleyin bana neler oluyor?
-Sen bizimle oyun mu oynuyorsun be gafil? Hadi gidiyoruz.

****

Size beni nereye götürdüklerini anlatacağım sanıyorsunuz değil mi. Hiç boşuna umutlanmayın, cehennem nasıl bir yermiş size anlatmayacağım. Hayır, bu sizi yarı yolda bırakmak değil. Sanırım söylemenin vakti geldi : aslında ben o balkondan hiç atlamadım. Hem ben bir merak uğruna böyle bir şeyi neden yapayım. Bu sizi kandırmak değil asla. Kusura bakmayın ama siz de hemen inandınız bu masala:) Ben salonuma geçip biraz televizyon izleyeceğim. Bunca hayal gücünden sonra biraz kafamı dinleyeceğim.

İsterseniz size televizyonda olan biteni anlatayım. Çok garip, bir adam sanki gözümün içine içine bakıyor, bir de bana yandan yandan sırıtıyor. Yok artık bir de utanmadan kahkaha atıyor. Ben bu adamı tanıyorum, bu size anlattığım o Zebani!!!

İtiraf edin, hanginiz itti o balkondan aşağı beni??


Seda Yormaz Baykal

3 yorum:

  1. 13 senelik arkadaşımın bu blogla birlikte gerçekten deli olduğuna inanacağım sanırım. Ya da o normal, ben deliyim!!

    YanıtlaSil
  2. Söyledim söyledim inanmadınız. Ne oldu şimdi? :)

    YanıtlaSil